Günümüz dünyasında Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO gibi kuruluşlar, başlangıçta kurulduğu misyonları yerine getirmekte zorlanıyor. Soğuk Savaş döneminde kurulan bu yapılar, o dönemin dinamiklerine göre şekillenmişti. Ancak, günümüzde değişen küresel dengeler, yeni tehditler ve fırsatlar bu yapıların etkili olmasını zorlaştırıyor.
BM, dünya barışını koruma ve insan haklarını savunma misyonuyla kuruldu. Ancak, Güvenlik Konseyi’ndeki veto hakkına sahip beş ülke arasındaki çıkar çatışmaları, kararların alınmasını ve uygulanmasını güçleştiriyor. Bu durum, BM’nin birçok kriz karşısında etkisiz kalmasına neden oluyor.
NATO ise başlangıçta Sovyetler Birliği’ne karşı Batı Avrupa’yı koruma amacıyla kuruldu. Ancak, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra NATO’nun misyonu belirsizleşti. Bugün NATO, terörizm, siber saldırılar ve asimetrik tehditlerle başa çıkmak zorunda, ancak bu yeni tehditlere uyum sağlama konusunda sıkıntılar yaşıyor.
Bu koşullar altında, yeni bir dünya sistemine ihtiyaç duyuluyor. Bu yeni sistem, daha kapsayıcı, adil ve etkili bir yapıya sahip olmalı. Küresel sorunlar, yalnızca birkaç ülkenin çıkarlarına göre değil, tüm insanlığın ortak çıkarlarına göre ele alınmalı. Ayrıca, teknoloji ve bilgi çağına uygun, esnek ve yenilikçi çözümler sunan bir yapı oluşturulmalı.
Yeni dünya sistemi, yerel ve bölgesel dinamikleri de göz önünde bulundurarak, daha katılımcı ve şeffaf olmalı. Bu, yalnızca devletler arası işbirliğini değil, aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının, akademik dünyanın ve bireylerin de aktif rol almasını sağlayacak bir yapı gerektiriyor. İnsanlığın ortak geleceği için bu tür bir değişim kaçınılmaz görünüyor.